25 Ekim 2014 Cumartesi

Türkiye’nin Nesi Bana Garip Geliyor—Sütyenciden Bıyık Kültürüne Kadar!


BÖLÜM 1 

Birkaç yıl önce, eşimin kuzeni bir sunucu olarak Istanbulun radyo kanallarından birinde bir gece programı yapıyordu. Bir akşam, saat 11de, sırf zevk için ben onun konuğu oldum. Temamız ‘Bir yabancının gözünden Istanbul!’ Şarkılar arasında dinleyiciler aklarına gelen her hangi bir soru sormaya davet ettik. ‘Eveeet arayın konuşalalım, konuşalım arayıııın!’ İlk sorulan soru şuydu: ‘Türkiye’nin nesine alışmak en zor geliyor size?’ Mutlaka ‘kellepaça!’ yada ‘kokoreç’ söylememı bekliyormuştur ama cevabım şimdi de o zamandakiyle aynı: Alışveriş gittiğimde her yerde aynı çocuk eleman olarak çalışıyor. Ne tür dukkan olsa olsun, neyi satarlarsa satsınlar, ama hep aynı jöleli saçlı, sağ elinde cep telefon, sol elinde sigara, siyah deri ceketi giyen kirli sakallı delikanlı kapı da kıpır kıpır müsterileri karşılıyor. İstisnasız!

Bu adam ve klonları her yer de Türkiye'nin  istihdam ihtiyaclarına cevap veriyor

Işimizi kolaylaştırmak için böyle bir çocuğa ‘Burak’ diyelim, zira Türkiye’deki ilk öğrettiğim sınıfımda bu tipe benzer bir ‘Burak’ vardı. Neyse bu Burak tipi bana her şey ama herşey satmış oldu--balı, vesika fotoğraflarını, tabakları, ekmeği, ve oyuncakları da. Evimizin karşısındaki çiçekci? Burak. Deri ceketin altında gömlek düğmeleri karnına kadar açık ama çok nazik, zarif bir buket yapabilir. Bir gün eşimin sütyeni alması lazım diye bir iş çamaşır dukkanına daldik, tabii ki Burak kasadaydı. Amerika’da olsaydık böyle bir tipin bir sütyen satmasını görseydim hemen polis çağırdım çünkü, emin olun ki, ya timarhane yeni kaçan bir sapık olurdu ya toplumun güvenliği için bir timarhaneye gitmesi lazım olurdu.

Bir Burak’ı görünce hemen Asi Gençlik filminde James Dean’ın oynadığı serseri ‘Jim Stark’ aklıma geliyor. Kılık kıyafet aynı zaten. Jim bir sahnede kasabanın en vahşi zorbayla dalaşıyor, herifin boğazına bir bıçak dayanıyor ve karnından yarayacağını tehdit ediyor. Böyle bir serseriden eşinizin iç çamaşırı alınır mı? Ama Türkiye’de aynı tipin dün bir pastane’de çalıştığını gördüm. Hatta ondan bir uğur böceğinin şeklinde çok şirin bir kek aldım. Bir de o yapmış.

‘Dilimleyelim mi?’

‘Yoooo kardesim, kesmeniz gerek yok. Merak etmeyin, biz evde yaparız. Bıçak yer de birakın, ne olur?’

Amerika’dan getirdiğim şuursuz kanaatimin yüzünden,her böyle siyah deri ceketli sigara içen çocuğu gördüğüm zaman, tepkisel olarak cuzdanım halen cebimde olup olmadığını kontrol ederek, adımlarımı hızlandırıp kaçıyorum. Yani, bu ülkede alişverişi bir türlü halledemem.
Birinin giyim kuşamı resmen sinyal, yani subliminal mesajları yayıyor ve bu mesajlar bilinç altında bir otomatik tepki uyandırıyor.  Üstelik kültürünüze göre aynı giysının farklı mesajı verebilir.

Mesela, bıyıklar.
Türkiye'de kediler için de bıyıklar önemli bir sembol--bu kedi AKPli (Lobilerden değil)

Türkiye’de bir bıyık maço sembol olarak kabul ediliyor—neden olmasın? Bir iki istisna hariç (örneğin beş sene önce çalıştığım okulun sosyal öğretmeni) kadınlar doğru dürüstce gür bir bıyığı beceremezler. Ayrıca, Türkiye’de bir bıyık bir erkeğin siyasal kimliğini bile tespit edebiliyor. Başbakan gibi dar ve biraz Şarlo’nun oynadığı karakteri ‘Büyük Dikatör’ü anımsatan bir bıyığınız varsa, AKPlisiniz, belki de kendinizi liberal muhafazakarlardan biri olarak tanımlıyorsunuz. Dudaklarınızı gizleyen tropikal ormanı gibi pos bıyığınız var mı? Solcusunuz, Kürt bile olabilirsiniz. Barış Mançovari sarkık bir bıyığınız varsa, kesinlikle bir milliyetçisiniz, belki MHP’ye oy veriyorsunuz. Bir website buldum bile, Osmanlı zamanında hangi bıyığın hangi mesleğe uymasını anlatıyor. Mesela ‘karanfil bıyığı’ diye bir şey varmış. Şairlere ait olan ‘kararınca uzatılmış, üst dudak yine tam şekliyle görünür’ bir türmüş. Amerika ise, bir bıyığın sadece iki anlamı var. Ya geysin ya pornucusun. O kadar.

Normal bir erkeklik aksesuarı olarak bıyıklar 70lerde modası geçmiş oldu. (Gerçi hiç kimse babama haber vermemiş) Bugünkü moda dünyasında bir bıyık bırakmak bir gramofonı satın almak gibi bir şey. Fakat, gey kesimlerde halen bir fetiş olarak duruyormuş. Belki Freddy Mercury ve Village People’nın yüzünden. ‘YMCA’ şarkısını söyleyen var ya? Hepsi gey ve hepsi pos bıyıklı. O zaman niye pornucularda da var diye merak ediyor musunuz? Hani, en heteroseksüel görünmek isteyenler onlar değil mi? Valla bilimiyorum, ama o sektörde antik zamandan kalma bir maço sembolunun statüsünü koruyor. Maşallah.
Ya bir sosyalist mitingeye gidecek biri (Türkiye'deyse) ya bir barda göbek atacak biri (Amerika'daysa)

Her neyse Türkiye’de her bıyıklı adam gördüğümde ilk aklıma gelen ‘bu adam gey’! İkinci aklıma gelen ‘ya pornucu?’ Ondan sonra Örümcek Adam’ın tehlikeleri önceden haber veren Örümcek Hissi gibi benim ‘Türkiye hissim’ devreye girip, bu adam hangi partiye ait olduğunu çözmeye çalışmaya başlıyorum.’ İtiraf etmek zorunda kalsam bir hastalıktan mustarıp oluyorum—Freud’in tarif ettiği ‘bıyık kışkançlığı’. Babamın Alevi dedesi gibi pos bıyığına rağmen benim ki en gür halinde bile bir çölün solmuş ölmüş çalısı gibi oluyor, ki, bu ülkede beni bir hilkat garibesini ediyor. Muhtemelen bana da Başbakan ‘ucube’ derdi, görseydi.

Tamam tamam. Evet, doğru söylüyorsunuz. Karşılıklı oluyor. Eminim ki, Türkiye’den biri Amerika’ya gidip gezerse, aynen böyle bilinç altında varsayımlar yapar. İstanbul’da Amerikan erkek modasınin temsilcisi olarak (aman!) Türkiyeli öğrencilerim sürekli benim kravatlarımın yaydığı mesajlarını yorumlamaya çalışıyorlar mesela. Bir turkuaz kravatım var. Taktığım zaman öğrenciler beni biraz daha uysalca dinleme eğilimi gösteriyorlar. Fakat Japonya’dan aldığım elle cizilmiş kırmızı balıklı desenli kravatımı takarsam, oohoo, çok nostaljik ve duygusal oluyorlar. Sadece eski güzel günlerinden muhabbet edip hasret gidermek istiyorlar. ‘Hocam, hatırlıyor musunuz? İlk defa o kravatı gördüğüm zaman benim telefonum derste caldı ve siz bana müdüre gönderdiniz! Ne kadar bağırdınız bana! Ne kadar gençtim.’ Korkuyorum ki, benim giysilerim istemeden her yere sinyal saçıyorlar, hem benim kontrolum dışında çıkmış bir şekilde, yani ipin ucu kaçtı. Bazen fermuar kapatmayı unutuyorum. O ne diyor herkese? Bana sadece bir tür unutkanlık iletiyor, ama Allah bilir, bu kültürde bir savaş ilanı olabilir.

Amerikalı iş arkadaşlarımdan oldukça genç, bir öğretmen var. Yaşının yüzünden bazen sınıfta disiplin sorunları yaşıyor. Bir akşam efkarlarımızı dağıtmak için bir yerde bira içiyorduk. Çocuk kafa yiyordu. O gün öğrenciler son derece vahşiymiş, neredeyse onu gebertmişler. Kafamızı bayağı iyi olunca arkadaşımın sorununu çözmek için, onun daha ciddice daha efendi gibi muhafazakar giysi giymesi gerektiğini karar verdik. Böyle çocukların bilinçlerinin altında biraz saygı uyandırabilir sandık. Ertesi gün, bu zavallı arkadaş kırmızı beyaz kareli gömlekle okula geldi. Aynen bir masa örtüsüne benziyordu. Ayrıca, taktığı kravat üstünde bir kaniş yavrusunun resmi çizildi. Çok feci bir kombin, ama iyimser olmaya çalıştım.

‘Henüz ciddi bir şey bulmamışsın, ha? Bugün alışverişe gideceğiz.’

‘Yooo,’ dedi. ‘Bunu aldım, dün akşam. Orta yaşlının giydiği gibi bir şey, değil mi? Çocuklar bu gömleği görünce, bir amca yada bir memur aklarına gelecek.’

Ya bir köpek sofrada dolaşıyor diyecekler.

‘Ne zaman böyle giyenen bir adam gördün, allah aşkına?’ dedim. ‘Diğer öğretmenlerin ne giydiklerine hiç göz atmadın mı?’

‘Modadan bir şey bilmiyorsun,’ diye karşılık verdi. ‘Sen ki hiç fermuarını kapatmayı hatırlayamıyorsun!’


Harbiden, modadan hiç bir şey bilmiyorum. Evet.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder