2 Kasım 2014 Pazar

Türkiye'nin Nesi Bana Garip Geliyor? Bölüm 2

Nerde son yazımı biraktim? Evet benim moda'nın anlayışım--yani sıfır.

Türkiye’ye geldim geleli altı yıl oldu artık. Bıyıksızlığımı bir yana bırak, bir yerli erkeğinden o kadar farklı görünmüyorum. Görece esmerim. Gözlerim, mesela, çok koyu bir kahve rengi. Saçım da öyle. Tenim beyazımsı, tamam, ama klasik bir İngiliz gibi şeffaf hayalet gibi değilim. Kiyafetimi hep Türkiye’de satın aldım—stilim ‘yerli’ yani. Yine de, her İstiklal yada Mısır Çarşı’dan yürüdüğüm zaman, tezgahtarlar aniden ama aniden benim yabancı olduğumu kavrıyorlar ve yolumu kesip ‘Hello! Hello! Buy something’ diyerek bana saldırıyorlar. Ama nasıl, nereden biliyorlar? Tip olarak Kıvanç Tatlıtuğ’dan katbekat daha klasik Türk’e benziyorum. Biraz Acun Ilıcalı’ya benzerliğim bile var. Nerden bu yabancı muamelesi? Çok abartılı bir şey istemiyorum, aslında. Yalnız günlük hayatımda hiç kimse bir kutu lokma bana satmaya çalışmadan bir günü geçirebilmek istiyorum. O kadar. Bu yüzden hiç kimsenin tarafından tanınmayacağım sırrını aramaktayım, bu altı yıldır.

Bu kostümü giydiğim zaman, Mısır Çarşısı rahat oldu.

Bu sırrın peşinde bir deney yaptım, bir gün. Kendimi Buraklaştırdım! (Burak hatırlıyor musun? Geçen yazım, yani Bölüm 1de, ondan bahsettim. İlk önce yapabildiğim kadar bir sakal bıraktım. Ondan sonra, bir gömlek giyip, karnıma kadar düğmeleri açtım. Onun üzerinde bir siyah deri ceketi omzuma attım, gittim Mısır Çarşı’ya. Kabadayı gibi bir taraftan öbür tarafa göğsümü gere gere yürüdüm, kaşlarım çatarak. Yemin ederim hiç kimse bana ‘hello’ demedi. Ben yerliyim sanmışlar mı acaba yoksa sadece kaçınılması gereken bir  manyağim zannetikleri için miydi?

Genel olarak, bu yabancı olduğumu teşhir eden sinyal yaymamı durdurmak istiyorum, fakat, ne tuhaf ki ara sıra benim ‘yabancılığımı’ muhafaza etmeyi tercih ediyorum. Sözgelimi yeni evlendiğim zaman benim evde eşofmanla dolanmayı reddetmem mesela. Türkiye’de neden her erkek eşikten geçer geçmez hemen bir pijama giyer diye merak ediyordum. Hatta, sokakta gördüğüm erkeklere göre bir eşofman herhangi bir yerde ve her durumda uygun bir giyimmiş. Benim Amerikan gözlerim için biraz fazla rahat, biraz sapık bile görünüyor. Bir misafir gelip eşofmanlı halimi görşe ne söylecek? Amerika’da bir eşofman giyersen ya spor külübünde sırf terli erkeklerin arasında antrenman yapıyorsun ya sapıklık yapmaya karanlık bir porno tiyatroya geldin ya New Jersey’lisin. Sakın bir kadın senin böyle giyinmeni görmesin. Sosyal hayatın biter!

Benim yaştaki bir Amerikalı evde kendine rahat hissetmek isterse genelde kot pantalon giyer. Valla. Türkiye’de ben de öyle yapıyordum. Fakat her eve gelen misafirimiz art arda soruyordu, ‘niye eşofman giymiyorsun? Daha rahat olacaksın!’ Yıllarca ayak diriyordum. Asla giymeyeceğim! Asla giymeyeceğim! Bir prensip, bir onur meselesi bile gibime geliyordu. Ama şimdi, nedense, benim eşofmanımı bulamıyorsam tepeme atıyorum. ‘O lanetli eşofman neeeeerde?’ eşime bağırıp, çaresizlikten dolaptan her şey fırlatarak bir acil arayışa başlarım. Bu ne demek acaba? Bana özgü Amerıkalılığımı yitirip asimile mi olmuşum? Bu eşofman ne kadar memleketimin törelerine ihanet ettiğim bir sembol mu oldu? Bilmem. Ben sadece eşomanımı istiyorum! İkna oldum. Rahat!
Bu adam kendi düğününe gidiyor herhalde--eşofman her zaman uygun!

Demişler ki, kadınlar ve kızlar medya ve reklamlar tarafından çok etkileniyor. Dergi ve televizyondaki mankenler ve ünlüler bir kızın öz-imajını şekillendirebiliyor. Emin ol ki, erkek için iki kat daha geçerli, ama biz kabul edemeyiz. Ben bu fenomene ‘Cennet Kuşu Sendromu’ diyorum. ‘Gezegenimiz Dünya’ diye doğa belgeseli hiç izledin mi? You Tube’da da bulabilirsin. Bir kuş var, Yeni Gine’de. Cennet Kuşu. Rengarenk erkek kuşu kur yapmak için derviş gibi bir dans yapar ama bu dans yapmadan önce, hatta dişi hiç piyasa da yokken, hazırlık yapıyor. Bekar kuş dans için bir sahne kurup, kurduğu sahneyi bir çırpıyla süpüruyor. Ondan sonra gagasına bir yaprak alıp, bu yaprağı bezi olarak kullanarak etraftaki dalları bile siliyor. Mumların yakıp romantik müziğini koymasını bile bekliyordum! Erkek kuşu birkaç kız tavlama ötmeleri attıktan sonra, renksiz zevksiz dişi Cennet Kuşu bir dala konup, garibanımızın yaptığı dansı seyretmeye geliyor. Bu dans mühteşem bir performans. Tam bir dervişin seması gibi, dönüp dönüp, tüylerin renklerini tüm ihtişamıyla sergiliyor. Bu dans hatasız olması şart, çünkü öyle değilse bir sürü aynı dans kusursuzca yapabilen erkek cennet kuşları var, ormanda, dişi onların yanlarına gidecek. (Maalesef, You Tube’da ki videoda dans bitince kız biraz düşündükten sonra, uçup kaçıyor! Bir teşekkür bile söylemeden.)

Insanoğlu erkekler olarak da biz çok benzer bir dansı yapmaya çalışıyoruz. Bir dişinin gözünü almak için envai çeşit kur yöntemleri deniyoruz ve fikir için etrafımızdaki erkeklere bakıyoruz. Biyologik açısından en az onlara kadar renkli olmamız lazım yani. Bu bir bilim gerçek değilse neden hepimiz tamamen aynı modayla giyiniyoruz? Benim tüylerim onun tüyleri kadar gösterişli olması gerekiyor, çünkü. Bugünlerde Türkiye’nin erkeklerinin tüyleri dar beyaz tişört olmuş. Benim çalıştığım lisedeki çocuklar üniform gibi giyiyorlar. Geçen yılın ilkbaharında ilk defa fark ettim—bir sınıfta on erkek öğrenci aynı beyaz tişört giyiyordu. Allah allah, bir maç mı var bugün kendime dedim. Bu nasıl bir forma! Ondan sonra sanki sokaktaki yanımdan geçen erkeklerin yüzde altmışı da giyiyordu. Bir iki erkek için spor salonunda deli gibi çalıştıktan sonra kazanmayı başardığı iri kaslarını gösterebilimek için bir şeçenekti. Onları anlayabilirdim. Ama çoğunluğumuz için, bu beyaz tişörtün en çok gösterdiği özellik ya bir göbek ya cılız bir gögüs ya erkek memeleri. Ama vücudun tipi ne olsa olsun, dar beyaz tişört modası büyüyor.
Kıçını yırtan erkek cennet kuşu ve oralı olmayan dişi

Türkiye’de yaşayan bir Amerikalı erkek olarak bazen kafam allak bullak oluyor, çok kültürlülüğümden. Benim kur yapma dansım çoktan memleketimin erkeklerinden öğrenmiştim benimsemiştim ama her gün etrafımdaki erkeklerden etkilenmeyeceğim demek değil. Yani aylarca ben eve gelirken aynı dükkandan geçiyordum. Her gün vitrinde aynı dar beyaz tişört’e benzer uzun kollu kazağa gözüm koydu. Giyinen idmanlı manken yaklışıklı olsa, bu kazakla ben de öyle olacağım. Gitgide kendimin bu dar beyaz kazakla sokakta göğsümü gere gere yürüdüğümü hayal etmeye başladım. Yakasını kaldırıp geniş omuzlarımda siyah deri ceketim olacak. Bir sakal bırakamaszam bir takma sakal satın alabilirdim. Bir şey olmaz. Eşim bu kazakta bir bakışta yanıma koşa koşa gelip, bir büyülenmiş dişi cennet kuşu gibi ötmeye başlayacak.

Neye üğradığımı bilimiyorum. Biraz hafizamı kaybettmişim galiba ama bir baktım, dükkandan çıkıyordum, elimde bir poşet var. Poşetin içinde, o kazak! Giydiğimde eşimin tek yorumu şuydu ‘Sen çok kuro oldun . Üstüne bir şey giy.’ Şimdi dolabımın dibinde duruyor. Ara sıra eşimin sakladığı yerden çıkıyorum. Yatağın üstüne serip, gözlerimi dikip hasretle bakıyorum. Eşim evde değilse, onu giyip mutfağa kadar kabadayılık takınıp dolaşıyorum. İçimden beni bir kur yapma dansa çağıran içgüdüm var herhalde. Bir kaç dakika sonra aynaya baktığımda aklımı başına devşiriyor. Çıkartıp yere fırlatırım ve orada duran beyaz ucubeye korkuyla bakıyorum, denizin en derin, kara sularından kaçan mutasyona uğramış bir yaratığa bakmışım gibi. 


Son bir öğüt olarak bir şey söyleyim size. Bir süre yaşamak için yurt dışına giderseniz (özelikle erkekseniz) kendi stilinizle tam olarak nasıl bir mesaj verdiğinizi, yani, nasıl bir tipin dikkatini çekeceğnizden emin olmak için yerli erkeklerin kur yapma yöntemlerini gözemlemekle biraz vakit geçirseniz son derece faydalı olur bence. Yani Bostonda eski Türkiyeli öğrencilerimden biri gibi olmayın, sakın, o ki hem bayağı pos bir bıyığı bıraktı hem kahramanı David Beckam’ı özenerek ünlü futbolcunun o zamanlarda taktığı gibi her yer de şaç bandı takıyordu. Avrupa’da erkek modasının dünyasında çok şık bir şeçenek olabilirdi ama bu kombin, onun giydiği turkuaza çalan eşofmanla beraber, çok şaşırtıcı bir tipten ilgiyi çekti. Buraya kadar okuduğunuza göre bu tip artık tanıyorsunuzdur. Yani pornucuya benzeyen, ortayaşlı, bu öğrencimle aynı ‘giyim zevkisi’ olan bıyıklı erkekler. Kötünün iyisi, öğrencim mecburen onunla farklı cinsel yönelim olanlara biraz tolerans öğrenebildi. Ama onun kur yapma dansını izlemek için gökyüzünden uçup gelmesini beklediği kuşlar bunlar değildi herhalde. 

1 yorum:

  1. Türk erkekleri bir ellerinde araba anahtarı, bir ellerinde sigara paketi ve telefon taşırlar. Bir restorana filan gidince bu üç şeyi masanın üzerine koyarlar: Arabam var, lüks bir telefonum var, en pahalısından sigaram var. Mesaj budur.
    Türk cennet kuşu böyledir.

    YanıtlaSil